Geçtiğimiz günlerde İran, İsrail istihbaratına çalışan bir grubu yakaladığını duyurdu. Bu haber, sadece İran’ı ilgilendiren bir güvenlik meselesi değil; aynı zamanda Azerbaycan başta olmak üzere tüm Türk dünyası için derinlemesine düşünülmesi gereken bir uyarı niteliğindedir.
İran’daki bu sızma ne bugünün meselesidir ne de sadece İran sınırları içinde kalacaktır. Bu, yıllar öncesine uzanan planlı bir yapının, adım adım yürüttüğü etkin bir operasyonun parçasıdır.
1979’da İsrail, Irak’a karşı İran’ı destekleyerek bölgede “güven” kazandı. O dönemde hem İran halkı hem de iktidar mensupları bu desteği kutsayarak, İsrail’e olan yaklaşımı meşrulaştırdı. Tıpkı Karabağ Savaşı döneminde Azerbaycan’a parayla silah satan İsrail’in, bazı kesimler tarafından adeta bir kurtarıcı gibi gösterilmesi gibi… O gün İran’da olan şey, bugün Azerbaycan’da da yaşanıyor.
Bugün ne yazık ki Azerbaycan’da, yüksek devlet makamlarında hatta mecliste dahi, İsrail’e hayranlık besleyen ve yarın bir kriz anında ülkesinin çıkarlarını, hatta Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i dahi hedef gösterecek kadar sinsi olan unsurlar mevcuttur. Sosyal medya içeriklerine şöyle bir göz atmanız, bu yapının boyutlarını anlamak için yeterlidir.
İran’da olduğu gibi Azerbaycan’da da bu yapının gerçek düşmanı Türk devletleridir. Onların korktukları tek güç ise Türkiye’dir. Bu gerçeği bazen açıkça dile getirmeseler de, Türkiye’yi "Osmanlı" diyerek dolaylı hedef haline getirmeleri, niyetlerini yeterince açık eder.
Bu noktada, Azerbaycan istihbaratına büyük görev düşmektedir. Yer bildirimi verebilecek, dış bağlantılı yapıların tespiti ve dosyalanması artık ertelenemez bir zarurettir. Aksi takdirde, bir gün istihbarat zafiyeti bahanesiyle Azerbaycan'ın önemli şahsiyetleri ve değerleri hedef haline gelebilir.
Türk Devleti de Uyanık Olmalı
Bu mesele sadece Azerbaycan’ın meselesi değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu konuda çok daha dikkatli olmalıdır. Elbette ki Türk istihbaratı bu tür yapılarla mücadelede oldukça deneyimlidir. Ancak İran üzerinden İsrail'i aklamaya çalışan medya mensupları, yazarlar, sosyal medya aktörleri ve sözde "dostlar" da gözden kaçmamalıdır.
Bugün İran’a çalışan yapıları temize çıkaranlar, yarın hiç düşünmeden Türkiye’nin stratejik bilgilerini paylaşacak cesareti yine sosyal medya üzerinden ortaya koyacaktır.
Devletimizin ferasetine, kurumlarımızın dirayetine elbette güveniyoruz. Gerekli tedbirlerin alındığını da biliyoruz. Ancak bu mesele, sadece devletin değil; her Türk gencinin, her Azerbaycanlının, her aydının vicdan meselesi olmalıdır.
Unutmayalım: Azerbaycan bizim ölürken koynunda yatmayı hayal ettiğimiz kutsal bir vatandır. Aynı zamanda Bütöv Azerbaycan’ın kuzeyidir. Ne sahte “Büyük İsrail” projelerinin toprağıdır, ne de "Hazar" projeleri adı altında içimize sızmaya çalışanların malıdır.
Bugün susarsak, yarın konuşmaya toprak kalmaz.
Ve o zaman ne sınır kalır, ne de şeref...