Kuzenim üst düzey devlet memuruydu. Onu sık sık televizyonda görüyordum. Çocukluğumuz onunla geçmişti. Annem ikimizin arasında asla ayrım yapmazdı. Ama yıllar bizi birbirimizden ayırdı. Gün geldi kuzenim ülkenin en ünlü insanlarından biri oldu. Her terfi ettiğinde bizden biraz daha uzaklaştı. Çok az görüşebiliyorduk.
Bir gün gizli bir numaradan arandım. Tereddüt ederek telefonu elime aldım. Ses tanıdık geliyordu, zar zor tanıyabildim; kuzenimdi. Bir an “numaramı nereden biliyor, neden aradı,” diye düşündüm. Açar açmaz beni samimice selamladı ve nerede olduğumu sordu. Evde olduğumu söyledim:
"Şimdi sana bir araba göndereceğim. Lütfen bana gel. Sana ihtiyacım var,” dedi.
Düşünmeye başladım. Uzun zamandır kayıp olan kuzenim benden ne isteyebilirdi? Bu sırada kuzenimin gönderdiği araba gelip kapımızın önünde korna çaldı. Arabaya bindim ve araba hızla evden uzaklaştı.
Birkaç dakika sonra kuzenimin yanındaydım Pahalı restoranlardan birinde beni bekliyordu. Telaşlı oluşundan zamanın az olduğunu anlayabiliyordum. Kısa bir sohbetin ardından hızla sorunlarını anlatmaya başladı:
“Kuzen, işlerim son zamanlarda pek iyi gitmiyor. Sayın Bakan bile benimle artık samimi konuşmuyor. O benden uzak durdukça tesislerime gelen ziyaretçi sayısı da azaldı. Hele şimdilerde adeta benimle hiç konuşmamaya başladı. Bu yüzden yanıma kimse uğramak bile istemiyor. Biliyorsun restoranlarım, düğün salonlarım var. Düğün yapanların da ardı arkası kesildi. Ayrıca benim bir de tıp merkezim var. Önceden hastalarla dolup taşardı. Şimdi orası da boş. Kimle konuşursam konuşayım kimse sorunuma çözüm bulamıyor. Son umudum sensin kuzen.”
Şok olmuştum. O anlattıkça şaşkınlığım daha da artıyordu.? Ne yapabilirdim? Tam konuşmak üzereydim ki, o anlatmaya devam etti:
“Kuzen, ne yaptım biliyor musun?”
“Ne yaptın?”
“Sonunda başıma gelen bu problemlerin nerden kaynaklandığını buldum. Hocaya gittim. O kitap açtı ve şöyle dedi: “Dünyamızda bakan olan Allah’ın sevilen kulu sizinle irtibatta olduğu sürece müşteriniz çoktu. Ama o değerli şahsiyet sizinle irtibatınızı kestikten sonra rızkın azaldı. Allah sizi diğer felaketlerden korusun!”
“Bu büyük bir bela kuzen.”
“Allah yapmıyor, bakan yapıyor.”
“Gittiğim falcılar evimde büyü olduğunu söylediler. “Evinizi büyüden arındırması için Dilşat Hanım'ı çağırın,” diyorlar. Dilşat Hanım aynı zamanda sizin komşunuzdur. Onu iyi tanıyorsun. Dilşat Hanım bu konuda bana yardımcı olursa kendisine ne kadar isterse para veririm. Hatta seni bile ödüllendiririm.”
“Kuzen, sen bu kadar üst düzeylerde görev yaptın, böyle şeylere nasıl inanabiliyorsun,” diye sordum.
“Ben böyle şeylere inanıyorum. Eğitimli bir insan olmama rağmen böyle şeylerin olduğuna eminim. Çoğu insanlar bu tür şeylere inanırlar. Lütfen yarın mümkünse Dilşat Hanım'ı buraya getir, bize gelin.”
Cebinden bir demet para çıkarıp bana verdi. Para tatlı geldi, yumuşadım ve ona Dilşat’ı getireceğime söz verdim. Eve gidip komşumuz Dilşat Hanımla konuştum. Dilşat, teklifimden çok memnun kaldı ve şöyle dedi:
“Sen işleri ayarla, ben de sana kazandığım paradan bir miktar vereceğime söz veriyorum.”
Kuzene söz verdiğim gibi bir gün sonra Dilşat Hanımla birlikte kuzenimin evine gittik. Kuzenim ve eşi bizi gülümseyerek karşıladılar.
Dilşat Hanım'a hazırlanması için bir oda ayırdılar. Kısa bir süre sonra Dilşat Hanım tuhaf bir görünümle odadan çıktı. Dizlerine kadar uzanan siyah dar bir pantolon ve kolları dirseğe kadar kıvrılmış siyah bir gömlek giymişti. Saçları dağınıktı ve yüzüne ve omuzlarına yayılmıştı. Görünüşü korkutucuydu. Dilşat alçak sesle bir şeyler mırıldandı ve önce battaniyeleri, sonra da battaniyelerin altına baktı. Hiçbir şey bulamadı ve şilteleri çıkardı. Elini şiltenin altına soktu ve “Buldum” diye bağırdı. Sağ elinde yatağın içinden mavi bir beze sarılı küçük bir paket çıkardı. Onu dikkatle izliyordum. Dilşat ellerini yataktan çektiğinde sol kolu bileğe kadar görünmüyordu. Böylece kuzenimin evindeki büyüleri “temizledi.” Şimdi hokkabazlık yapma sırası Dilşat’taydı. Hokkabazlık, ne hokkabazlık! Bir anda büyük alim ve büyücü gibi görünen Dilşat, evdeki bütün büyüleri etkisiz hale getirmeye başladı. Dilşat evde keşfettiği büyüleri kuzenime uzattı ve gözlerini yerinden çıkacakmış gibi büyüterek, “Al, bu büyüyü görünmez bir yere götür, üzerinde işe! Sonra çocuklara ver ve her biri bu büyünün üzerine pislesinler. Böylece bu büyü kıyamete kadar bozulacak ve...
Kuzenim Dilşat'ın sözlerini yarıda kesti:
“Bacım, artık bunu öyle boz ki kıyametten sonraya da kalmasın. Ne kadar istersen sana o kadar para vereceğim!”
Dilşat bana döndü:
“Komşu, kuzenin vazifesi neydi?”
“Bürokraside çok önemli bir adamdı!”
Dilşat,” Hm, harika,” diye mırıldandı.
- Hım... Harika!
Dilşat ve kuzenim sayesinde iyi para kazanmaya başladım. Hem kuzenim hem de Dilşat bana çok saygı duyuyorlardı. Kuzenim sayesinde çevrem de genişledi, başka aileler de bize başvurmaya başladılar. Aileler arttıkça tabii ki kârımız da artıyordu. Para, tabiri caizse sel gibi akıyordu. Öyle bir noktaya geldi ki müşteriler falcı Dilşat’ı kendilerine götürmem için para yerine gayrimenkul bile teklif etmeye başladılar. Biri mağaza, diğeri kafe, diğeri de araba servisi verdi. Dilşat Hanım bensiz hiçbir yere gitmiyordu. Çünkü onun hilelerinin farkındaydım. Beni dışlarsa bütün sırlarını açığa çıkarabilirdim. Zaman zaman yurt dışındaki müşterilerimizin evlerinde de “temizlik” çalışmaları yürütüyorduk.
Bir gün müşterilerimden biri, Dilşat Hanım'ın evinden büyüyü temizlemesi karşılığında bana bakanlıklardan birinde önemli bir görev teklif etti. Servetim oldukça artmıştı. Zaten köyden şehre taşınmıştım. Sadece şehrin önemli yerlerinde değil, çeşitli yabancı ülkelerde de evlerim vardı. Yıllar geçtikçe konumum arttı, ülkede tanınan biri oldum, televizyon ekranlarından ayrılmadım. Dilşat Hanım'ı çoktan unutmuştum, işlerim yağ gibi gidiyordu. Ama bir gün kara bulutlar başımın üzerinde çoğalmaya başladı. Bağlı olduğum bakan da bana yüz çevirmişti. Artık benimle görüşmek bile istemiyordu. Ben de kuzen gibi tepe taklak olacaktım. Yıllardır onunla da görüşmüyordum. Ama bir şekilde telefon numarasını buldum ve aradım:
“Kuzen merhaba!”
“Merhaba!
“Kuzen, sana bir soru sormak istiyorum.”
“Buyur!”
“Hani bir Dilşat vardı, büyücü Dilşat…”
“Evet?”
“O sağ mı acaba?”
…………………
Evet 263 Kişi
Hayır 8 Kişi