Cahil bir toplumu parçalamak, dağıtmak ve sonunda yok etmek hiç de zor değildir. Önce herkese birer “diploma” verirsiniz; hak edilmemiş, içi boş bir belge... Ardından batıdan, Amerika’dan ithal “profesör” kisvesiyle gelen bazı akademisyenlerin eliyle bu diplomalar kutsanır. Aşçılıktan matematiğe kadar her alanda okuyanlara siyasal partizanlık aşılanır. Bilimden uzak, vicdandan yoksun, kutuplaşmış bir zihin yapısı oluşturulur.
Artık o toplumda insanlar bilmedikleri konularda ahkâm kesmeye başlar. Akademi, ideolojik bir arenaya döner. Bilgi, hakikat değil; tarafların silahıdır. Tartışmalar bilim üzerine değil, kin ve aidiyet üzerine kurulur.
Maalesef Türkiye’mizde de bu oyun sahnelenmiştir. Hem de sınav kâğıtlarını değiştiren sahte kahramanların, sahte diplomalı hocaların eliyle... Böylece hak edenin değil, sistemin adamı olanın yükseldiği bir çürüme doğmuştur.
Yetmedi... Şimdi de toplum başka bir fay hattından parçalanmak isteniyor: Kadınlar üzerinden. Bir yanda inancına göre örtünen kadınlarımız, öte yanda bedeniyle özgürlük arayanlar... Bu kavga bitmeden, gözler yurt dışına çevrilmiş. “Almancı Türkler”e saldırı başlatılmış. Kökünden koparılan her insanın ne kadar kırılgan, ne kadar savunmasız olduğunu anlamadan...
Kendinize gelin! Gerçekten ruh sağlığınız yerinde mi? Cehaletinizle barışık yaşamanıza bir şey demeyiz. Ama diploma alarak cehaletten kurtulmadığınızı da biliriz. Yobazlıkla, mangurtlaşmayla insan olunmaz. Peki ya insanlık? Onu nereye gömdünüz?
Unutmayın… Sizinle aynı yaşta olan yüz binlerce gencimiz, kadınlarımız, çocuklarımız… Bu vatan için can verdi. Onlar şimdi toprağın altında. Mehmet Akif boşuna demedi:
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı!”
O toprak utandırmalı sizi.
O toprak suskun kalmamalı…
Ve biz, o toprağa layık insanlar olmalıyız.