Köyde yaşam… Pastoral şiir tadında anlatılır hep köyde yaşam.
“Sabah kuş sesleri, su şırıltıları ile uyanırsın, domates, salatalık dalında, yumurta tavukta, misler gibi bir hava ve en organiğinden bir kahvaltı ile başlarsın güne..”
Tüm şehir hayatından bıkmışların, romantizm pembemsine buladıkları hayalidir köyde yaşam…
Fakat gerçekler öyle mi?
Sabah gün ışımadan başlıyor horozların serenadı. Öyle ciğerden, öyle yanık haykırıyor ki zannedersin horoz değil, 80’lerin sonunda sesini duyuramamış bir heavy metal vokalisti. İlla duyuracak sesini.
Şehir gürültüsünden, kalabalığından kaçarak gelenler köye çoktan dönüş hazırlığına döşene dursun kaçmadan, kendi isteği ile göç ederek gelenler için köy ne demek biraz onu irdeleyelim mi yüzümüzde kocaman bir tebessümle..
Adam niyetlenir, ataları dedeleri gibi toprağa dokunmaya, doğa ile barışmaya. Niyetlenir niyetlenmesine de başına neler gelir..
Tası tarağı toplar taşınır köye.. Tertemiz bir hava, eskimemiş bir güneş, envaiçeşit meyve ağaçları ve cıvıl cıvıl kuşlarla tam instagram hikâyesi tadında bir ortam.
O gün neşe ve yenilenmiş hissederek uzanıyor yatağa. Sabah horozun ciğer delen feryadı ile açıyor gözleri. Ezana daha bilmem kaç dakika var. Ezan okunuyor, güneş yüzünü göstermeye başlıyor. Kahvaltı edilir edilmez ana kucağına hasret bir çocuk misali toprağı basıyor bağrına ama daha dakika dolmadan, adeta hoş geldin der gibi, bir arı öpüveriyor yanaktan. Bir yanak oluyor mu sana Angelina Jolie yanağı ama diğeri adeta cam kenarında unutulmuş dolmalık biber, buruş buruş. Dönüş yolunda karşılaşılan komşu teyze müdahaleci ve yaşından beklenmedik gençlikte bir kakırdanışla “ Tarlaya mı gittin a evladım yoksa arı kovanına mı?” deyiveriyor. Acı içinde, zoraki tebessümle cevaplıyorsun “ İkisi de teyzeciğim, ikisi de.”
“Öğreneceğim köyde yaşamayı” diyerek bilendiğin ruh halinle arının öpücük izi silinsin diye beklerken İnstagram’da gördüğün süt kovası geliyor aklına, hani şu içine gün batımı düşen kova.. Ben de inek sağacağım diyerek eline kovayı almanla kendini ahırda bulman bir oluyor. İneğe yaklaşırken inek de sana dönüyor yüzünü, ağzına aldığı bir tutam yoncayı çiğner halde “Hayırdır yabancı” der gibi bakıyor gözlerine, burnundan soluyarak. Sen yaramazlık yapma yolunda ilerleyen bir çocuğun annesine yakalandığı andaki afacan ve talepkâr bakışı ile karşılık veriyorsun ineğe “bana ne bana ne sütünden alacağım işte” derken savrulan bir çift tekmeyle uçan kovanın içine güneş yerine düşen başınla ayrılıyorsun ahırdan.
Su konusuna gelince, köyde su meselesi hiç bitmez. Şehirde musluğu açar açmaz şarıldayan su sesine aşina kulaklar, tıslamayla karışık homurtulara da alışmak durumunda kalır. Bahçede kuyun ya da depolama imkânın varsa ne âlâ, aksi takdirde Saka’nın insafıyla paralel jet hızıyla gelip giden su saatlerini takip etmek birinci vazife halini alıverir.
Romantizmin sembolü mumlar ve artık teknolojik devrimin temsilcisi şarj edilebilen lambalar kesilen elektriğin kusurunu gizlemeye çalışırken aklına mum ışığında kitap okumak gelir de denemeye kalkarsan gözlerinin keskinlik derecesini de denemiş olursun. Yarım saat kesintisiz okuyabildinse loş ışıkta reçeteye dönen sayfaları, tebrik ederim, gözlerin uzun müddet sorun çıkarmayacak kadar sağlıklı ama dikkat et bu durum sık tekrarlarsa çerçevesi numarası ile yarışan gözlüklere mahkûm olabilirsin.
Köy serüveninin ilk günlerinde organik beslenme sevdasından hâsıl tarlayla aranda doğan derin aşk da cazibesini yitiriyor iyiden iyiye. Sabah 5 te kalkıp gün sıcağını hissettirmeden tarla işlerini çözeyim diye geçiyor içinden ama tarla sana bakıyor, sen tarlaya. Fiziksel temas olmadan, karşılıklı bakışma ile gerisin geri dönerek dalıyorsun rüyalar âlemine de tarla ile aranızda madden bir adım, manen sonsuz bir mesafe doğmuş oluyor böylece…
Yemek konusu başlı başına bir iş. Çünkü yumurta pişireceksen tavuğun olmalı, salça için domates yetiştirmek yetmez. Ekmek fırından gelmez, kendin yapmalısın. Ekmek yaparken elini kolunu hatta kilimi sergiyi yakma ihtimalin var her zaman bunu unutma.
Ama tüm bunlara rağmen hâlâ köyde isen, şehir hayatının yalıtılmış yalnızlığını en derin hücrelerinde hissetmişsin demektir. Öyle bir his ki bu asırlardır süregelen genlerinin çağrısıdır adeta. İçinde bir yerlerde bir bilgi saklı, gerçek hayat “ sefer tası apartman” dairelerine mahkûm, pencere çerçevesine sıkışmış oksijen alma çabası ya da klakson seslerinin kesintileri ile dura kalka ilerlemiyor.
Binlerin bir sürü gibi hareket ettiği, aynı dakikalarda yola koyulup aynı dakikalarda uyumaya geçtiği sıkışık ve paranın gücüne prangalı hayatlar yaşamaktansa koyun sürülerinin çan şıngırtılarına karışan toz bulutunda yol bulma çabasını tercih eden genlerine uygun yaşamak yarına dair umudu diri tutmaktır. Terinin aktığı toprağın kıymetini bilmek, o toprağa kök salmak, ait olmaktır.
Sevgiyle kal sevgili okur..
Ayşegül Demir
glnhal80@hotmail.com
#Barinajans BJKvSHA #Kanat #Gazi Mustafa Kemal #GazzeİçinVarım #Hulk Hogan #Beşiktaş #Orkun #Hoca #Santana #SavunmaHattı Youtubeda #Macron #FurkanaSistematikZulüm #Orkun #Hoca #Santana #Macron #Derbeklerimizi Açın #Kevin #Takım #Kasım #Macron #Filistin #AdliMahkuma UmutOlun #GazaGenocide #GazaStarving