Devleti Yaşat Ki Sen de Yaşayasın
Tarihte onlarca devlet kurmuş, cihana hükmetmiş bir milletin torunları olarak bugün dünyada belki de tek milletiz ki, her sorunda “Devlet yapsın” deyip köşeye çekiliyoruz. Devleti yaşatmayı bir görev değil, yalnızca bir beklenti haline getirmişiz. Oysa dünyada bizden çok daha küçük topluluklar, çok daha büyük işler başarıyor.
Ermeniler devleti yaşatmak için gece gündüz çalışıyor. Diaspora örgütlenmeleriyle, lobileriyle, uluslararası kurumlarda temsil güçleriyle ellerinden geleni yapıyorlar. Devletleriyle bile paylaşmadıkları planları önce halk olarak gündeme getiriyor, sonra devletlerini peşlerinden sürüklüyorlar. Aynı şekilde Yahudiler… İsrail devleti kurulmadan önce bile dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler aralarında olağanüstü bir birlik ve organizasyon kurmuşlardı. Bugün hâlâ devletlerinden bağımsız şekilde çalışan Yahudi kuruluşları, aynı ülküyle hareket ediyor.
Daha çarpıcı bir örnek: Kürtler. Henüz bir devletleri bile yokken, olmayan sorunları varmış gibi göstererek dünyayı ayağa kaldırmayı başardılar. Propaganda güçleriyle birçok yerde devletlerin bile önüne geçtiler.
Peki ya biz?
Biz Türkler... Bugün 7 bağımsız Türk devleti olan, yaklaşık 1 milyarı bulan büyük bir milletiz. Zengin tarihimize, köklü medeniyetimize ve yaşanmış onca acıya rağmen; Güney Türkistan’daki, Doğu Türkistan’daki, Tebriz’deki, Kerkük’teki, Kırım’daki, Ahıska’daki ve bugün hâlâ vatanına hasret bırakılan –bendenizin de mensubu olduğu, Ermeni ayakları altında çiğnenen– Zengezurlu, Göyçeli kardeşlerimizin sesi olmak yerine hâlâ “Devlet yapsın” diyerek geri çekiliyoruz. Ne yazık ki bu bilinçsizlik bizi millet olarak zayıflatıyor.
Oysa bilmeliyiz ki:
“Devleti yaşat ki sen de yaşayasın.”
Bu, sadece bir slogan değil; bir hayat felsefesidir.
Dedem Korkut’un diliyle söylersek:
“Devlete deriz ki: Ver yeyim, ört yatayım, gözle canım çıkmasın.”
Ama devlet dediğin yapı bazen uluslararası çıkarlar arasında sıkışabilir, susmak zorunda kalabilir. İşte tam da o noktada halk devreye girmelidir.
Halk susmamalı. Hatırlatmalı. Dünyaya,
“Benim devletim gelmese de, bir gün kardeşimin yanına ben ulaşacağım”
mesajını vermelidir.
Bugün sosyal medya bizim için Allah’ın bir lütfudur. İran, Afganistan, Hindistan, Çin, Rusya, Yunanistan ve daha birçok ülkedeki esaret altındaki Türk yurtlarında kardeşlerimiz zulüm görüyor. Onların ne medyası var, ne de sosyal mecra gücü. Ama bizim milyonlarca sosyal medya hesabımız var.
Eğer bu hesaplardan sadece 100 bini, haftada bir kez kardeşlerimiz için bir paylaşım yapsa, inanın dünya bunu görmezden gelemez.
Ama biz ne yapıyoruz?
Sosyal medyada birbiriyle siyasi kavga edip muhalefetçilik oynuyoruz. Zaten bunun için partileriniz ve parti medyalarınız var. Ama esir yurtlardaki kardeşlerimizin bizim sesimize ihtiyacı var. Sosyal medya onlar için bir nükleer güç gibidir.
Akıllı kullanan kazanır, cahilce kullanan yok olur.
Ne yazık ki biz bu nimeti çoğunlukla dedikodular, kutuplaşmalar ve boş gündemlerle israf ediyoruz. Asıl kullanmamız gereken yeri unutarak…
Tarihten ibret alalım:
Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu'da halkı örgütlemeden devleti kuramazdı. Anadolu Ajansı’nı kurmasının amacı yalnızca haber değil, milletin bilincini diri tutmaktı.
Şeyh Şamil, Çarlık Rusya’sına karşı halk desteği olmadan direnemezdi.
Sultan Alparslan, Malazgirt’e sadece orduyla değil; milletinin duası, inancı ve varlığıyla yürüdü.
Devletin görevi büyüktür, evet.
Ama milletin omzundaki yükü de unutmamalıyız.
Çünkü millet ses çıkarmazsa, hiçbir devlet dünya sahnesinde güçlü duramaz.
Bugün artık ses çıkarma,
sahip çıkma
ve hatırlatma zamanıdır.
Gündemi devletten değil, halktan başlatma zamanıdır.
Unutmayın:
Bir milletin suskunluğu, düşmanın en büyük zaferidir.
Siz susmayın ki, kardeşinizin sesi olsun.
#Azerbaycan #Macaristan #Əkber Goşalı #Özgür #Tunceli #BüyükFenerbahceYürüyüşü #Sedat Peker #EşreRüya #AileYılıYedekİmamAlımı #Sahipsizler #Titenham #Onana #Maddi #Ağlarsa #AlgıDeğilResmiGazete #Emekli Memur #Ürettik Hizmet Ettik #BağkurSözüVerenlerNerede #BuVatanınEvladıyız #Türk Devletleri Teşkilatı #Gaza #Google #Barinajans