Yıllardır aynı sözü söylüyorum.
Yıllardır aynı kavgayı veriyorum.
Ve yıllardır bunun bedelini ödüyorum.
Ne acıdır ki bu bedeli yalnızca Türk düşmanlarından değil; bizden görünenlerden, Türkçenin arkasına sığınıp Türk birliğinden ürkenlerden de gördüm. Azerbaycan’da “aşırı”, Türkiye’de “bölücü”, başka yerlerde “hayalci” dediler. Oysa tek bir şey söyledim: Ortak Türkçe olmalı.
Bu bir inat değil.
Bu bir heves değil.
Bu bir romantik hayal hiç değil.
Bu, Türk milletinin geleceğiyle ilgili bir varlık meselesidir.
Bugün Türk dünyasında bize “yerlicilik” diye pazarlanan şeyin kökeni bellidir. Stalin’in yarım bıraktığı böl-parçala-sustur siyasetidir. Türk’ü tek tek dillerin içine hapsedip, birbirine yabancılaştırma projesidir. Buna alkış tutanlar arasında Türk görünümlü Ermeni de vardır, Rus da vardır, Yahudi de vardır, Fars da vardır; hatta ne yazık ki Türk kimliği taşıyıp Türk birliğinden rahatsız olanlar da…
Biz ne dedik?
Dedik ki:
Her ülkenin Türkçesi onun devlet dili olarak kalsın.
Azerbaycan Azerbaycan Türkçesini, Türkiye Türkiye Türkçesini, Kazakistan Kazak Türkçesini kullansın. Yani tüm Türk Devletleri kendi Türkçesinde konuşsun. Buna kimse itiraz etmiyor. Ama bunun yanında, hepimizin anlayacağı, ortak bir Türkçe olsun.
Not: 15 Aralık, UNESCO tarafından kabul edilen Dünya Türk Dili Ailesi Günü’dür. Bu gün, Türk dillerinin aynı kökten geldiğini, ortak bir dil bilincinin mümkün ve gerekli olduğunu dünyaya ilan eden uluslararası bir tarihî adımdır. Ortak Türkçe fikri, işte bu tarihsel ve kültürel zemine dayanmaktadır.
Nasıl ki Türkiye’de Karadenizli üniversitede kendi ağzıyla değil İstanbul Türkçesiyle konuşur,
nasıl ki Azerbaycan’da Genceli, Bakılı, Şekili resmi ortamda kitap dilini kullanır,
nasıl ki İngilizler resmi toplantılarda Britanya İngilizcesiyle, Slavlar Moskova ağzıyla anlaşır…
Türkler neden ortak bir Türkçede buluşamasın?
Bu dil öyle küçük bir topluluğun dili değildir.
Bu dil Çin’de Uygur’un, Kazak’ın;
İran’da Azerbaycan Türkü’nün, Kaşkay’ın;
Afganistan’da Özbek’in, Avşar’ın;
Suriye’de, Irak'da, Filistin'de Avşar'ın, Türkmen’in; Avrupa'da Skitler'in, Hunlular'ın;
Pakistan’da, Hindistan’da Babür’ün;
Orta Doğu’da, Kafkasya’da, Balkanlar’da, İpek Yolu boyunca milyonların dilidir.
Bu dil, dünyanın en geniş coğrafyasına yayılmış bir milletin dilidir.
Ve biz bugün utanmadan birbirimizle Rusça, İngilizce konuşmak zorunda kalıyoruz.
Bu bir aşağılanmadır.
Bu bir bağımlılıktır.
Bu bir kimlik kaybıdır.
Çözüm zor mu? Hayır.
Aksine, çok kolaydır.
Azerbaycan Türkçesindeki saf kelimeyi,
Türkiye Türkçesindeki berrak ifadeyi,
Özbek’in, Kazak’ın, Kırgız’ın öz Türkçe hazinesini alacaksın.
Arapça, Farsça, Rusça, Avrupa menşeli yabancı yükleri ayıklayacaksın.
Ve ortak Türkçeyi inşa edeceksin.
Bu işi kim yapacak?
Millî ruhu olan, yerlicilik hastalığına yakalanmamış, Türk dünyasının birliğine inanan gerçek uzmanlar.
Onlar bulunmalı.
Korunmalı.
Baskıdan uzak tutulmalı.
Gece gündüz sadece Türk milleti için çalışmalıdır.
Çünkü şunu açıkça söylüyorum:
Türkiye’ci, Azerbaycan’cı, Kazakistan’cı dar kafayla düşünen;
Türk’ü devletten devlete bölen dilcilerden Türk’e hayır gelmez.
Bir kez daha altını çiziyorum:
Ortak Türkçe, yerel ağızları yok etmez.
Nasıl ki bugün Anadolu’nun, Şirvan’ın, Karabağ’ın, Fergana’nın ağızları yaşıyorsa; ortak Türkçe varken de yaşayacaktır.
Biz ortak Türkçeyi kardeş kardeşe konuşacağız.
Resmî toplantıda, bilimde, sanatta, orduda, diplomaside…
Ve o gün geldiğinde, Türk’ün Türk’ü tercümeye ihtiyaç duymadığı gün,
işte o gün gerçekten bir millet olacağız.
Artık zamanı geldi.
Geciktik bile.
Evet 263 Kişi
Hayır 8 Kişi