Yardımlaşmak, paylaşmaktır. Yarına dair yatırım yapmak, yalnız kalmamayı bugünden garantilemektir.
Yardımlaşmak; yarın, bugün elinden tuttuğu insan gibi kendisinin de birinin el vermesine ihtiyacı olabileceğini unutmamaktır.
Yardımlaşmak, kenetlenmektir. Her yardımlaşma insanlar arasında bir ünsiyet, bir bağ demektir.
Yardımlaşmak; hayatı paylaşmak, sosyal hayatta yalnız kalmaktan kurtulmaktır.
Paylaşılan sadece para, eşya veya mal değil hayatın ta kendisidir. “Bugün ona yarın bana.” diyerek darda olan akrabaya, yakına, komşuya, yolda kalmışa, dosta yardımcı olmak insan olmanın bir gereğidir.
Yardımlaşmanın, insanın elinde bulunan fazlalığı ihtiyaç sahibi olan ile paylaşmasının önemi şu ayette ne güzel ifade edilmiştir: “Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat artırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.” (Bakara Suresi, 261)
İnfak nedir?
İnfak, daha çok “para veya malı elden çıkarmak” manasında kullanılmaktadır. Dinî-ahlâkî bir terim olarak genellikle; “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması.” demektir.
Kısacası infak, ihtiyaç fazlasının muhtaç durumda olanlarla paylaşılması, insanların yardımına koşulmasıdır.
Diğer bir ifade ile herkesin gücü nispetinde yardıma muhtaç olanlara yardım elini uzatmasıdır. Bu; yerine göre para, yerine göre emek ve imkânların paylaşılması şeklinde olabilir.
Yardımlaşma, erdemliliktir. Asıl erdemli kişi ise Yüce Kitabımızda şöyle tanımlanmıştır:
“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir.” (Bakara Suresi, 177)
Yardımlaşma nasıl olmalı?
İnsanın aklına gelen sorulardan biri de budur. Bu sorunun cevabı Yüce Kitabımızda şöyle verilmiştir:
“Sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını.” (Bakara Suresi, 219)
“Peki kime vereceğiz?” diye yeni bir soru akla gelirse onun da cevabı verilmiştir:
“De ki: “Harcayacağınız mal, ana baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolcular için olmalıdır. Hayır olarak ne yaparsanız muhakkak ki Allah onu bilir.” (Bakara Suresi, 215)
Allah-u Teâlâ; “İhtiyaçtan artan miktarı veya bu miktardan uygun bir kısmını yoksullara, muhtaçlara verin.” buyurmaktadır.
İnsanların, kendilerinin veya yakınlarının ihtiyacı olan şeyleri başkalarına vermeleri zor olduğu için bu teklif dahi edilmemiştir. Aksine yakınlara infakta öncelik tanınması birçok ayet ve hadiste emredilmiş, imkânı olanların bir kısım yakınlarına nafaka sağlaması da ona hukukî ve ahlâkî olarak borç kılınmıştır.
Yakınların bu ihtiyaçları karşılandıktan sonra hâlâ yardımlaşma imkânı, yani verebilme imkânı varsa ne yapılmalıdır?
İşte ayetin ifadesi, amacı ve bu konudaki diğer deliller dikkate alınarak bu sorunun da cevabı iki şekilde verilmiştir:
Sahabeden Ebû Zer el-Gıfârî’ye göre; ihtiyaçtan artan malın saklanması, işletilip üzerinden kazanç sağlanması câiz değildir; muhtaçlar bulunduğu müddetçe ihtiyaç fazlası mal onlara verilmelidir.
İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre ise farz olan servet aktarımı nafaka ve zekâtla sınırlıdır. Bunun dışında kalan infaklar nafile ibadet hükmündedir; yapana ecir kazandırır, yapmayanı günaha sokmaz.
İlgili ayet ve hadislerden, İslâm’ın getirdiği kardeşlik ve yardımlaşma kavramlarından bizde hâsıl olan kanaat ve anlayışa göre; toplum içinde temel ihtiyaçlarını temin edememiş insanlar bulunduğu müddetçe bu ihtiyaçları gidermeyen kimseler, ihtiyaç fazlası malları sebebiyle sorumlu olacaklardır.
Yardımlaşmanın daha geniş bir tabana yayılması; şahsî ve ailevî ihtiyaçlarından artan malı, yiyecek ve giyeceği yoksullara vermelerinin teşvik edilmesi sosyal adaletin sağlanması bakımından çok önemli ve ileri bir adımdır.
Bu infak anlayışı topluma yayıldığı takdirde o toplumda temel ihtiyaçlarını sağlayamayan kimse kalmayacak, yoksulluk can yakan bir yoksunluk olmayacaktır. Bu yardımlaşma kültürü topluma yerleştiğinde, dayanışma ve kaynaşma tam anlamıyla sağlanmış olacaktır. İnsanlar birbirine hasetlikle değil merhamet ve dua ile bakacaklardır.
Yardımlaşan toplum, kaynaşan toplumdur. Toplum içi kaynaşmanın temeli ise karşılıklı yardımlaşma kanallarını sağlıklı işletmekle mümkündür.
Yardımlaşma sadece dar günde değil en mutlu günde, en mutlu olaylarda da olması gereken bir şeydir.
Toplum olarak, zor ve sıkıntılı günlerde-eksikliklerimiz olsa da- kenetlenmeyi başarıyoruz. Fakat yaşadığımız çağda bireyselleşme mesajlarına yoğun bir şekilde maruz kaldıkça ve her şeyin en iyisine en çok bizim layık olduğumuza inandıkça başkalarının sevincine yürekten ortak olma özelliğimiz yitirilmeye yüz tuttu.
Artık mutluluğumuzla mutlu olacak dostlar bulmakta zorlanıyoruz.
Eskiden, yaşadığımız acıda bizimle ağlayacak insanlar ararken şimdilerde, mutlu olduğumuzda sevinebilen dostların yoksunluğunu yaşıyoruz.
Çünkü insan sosyal bir varlıktır ve dar gününde olduğu kadar mutlu ânında da sevdiklerinin yanında olmasını ve o mutluluğu paylaşmasını ister.
Sağlıklı, mutlu ve huzur dolu, kazancı bereketli, rızkı bol bir ömür dileklerimizle.
Alpaslan Demir
İstanbul-25.07.2025
alpaslandemi@gmail.com