Abil BABAOĞLU

Tarih: 26.07.2025 13:05

Çağların Gölgesinde Yönetim Biçimleri: Cumhuriyet Bir Ara Duraktır

Facebook Twitter Linked-in

Çağların Gölgesinde Yönetim Biçimleri: Cumhuriyet Bir Ara Duraktır

İnsanlık tarihi boyunca her medeniyet kendinden sonra bir eser bırakmayı başarmıştır. Bu eserler, yalnızca kültürel miras değil, aynı zamanda o medeniyetin gelişmesinde belirleyici rol oynamıştır.

İnsanlık var oldukça, farklı devlet biçimleri ve idare sistemleri de var olmuştur. İlkel topluluklardan bugünkü cumhuriyet sistemine kadar bu evrim sürekli bir değişim içinde gerçekleşmiştir. Kölelik, feodalizm, kapitalizm, teokrasi, sosyalizm, monarşi gibi yönetim biçimleri; zamanın ihtiyaçlarına cevap verebilmek için ortaya çıkmış, görevini tamamladığında ise tarihin raflarında yerini almıştır.

Her dönemin kendine özgü tarihi bir ihtiyacı vardır. Cumhuriyet de bu ihtiyacın bir sonucu olarak doğmuştur. 18. yüzyılda Fransız Devrimi ile başlayan süreçte Avrupa ülkeleri, artık eski sistemlerle yönetilemeyeceklerini fark etmiş ve cumhuriyeti bir çözüm olarak benimsemişlerdir.

Osmanlı’nın idare sistemi ise çağın gereklerine cevap veremez hale gelmişti. Güçlü ve kalkınan Avrupa’nın hemen yanı başında yer alan Türkiye’nin de sistemi değiştirmesi artık bir zorunluluk haline gelmişti. Bütün şartlar olgunlaşmıştı. Türk halkı da bu yolu seçti ve Cumhuriyeti benimsedi.

Ancak tekrar vurgulamak gerekir ki, Cumhuriyet bir yönetim biçimidir. Bu, zamanın talebiydi; er ya da geç gerçekleşecekti. Cumhuriyeti, halka 80 yıldır yapıldığı gibi bir “büyük eser” olarak sunmak hem yanlış hem de art niyetlidir.
Yanlıştır çünkü bu bir tarihi zorunluluktu.
Art niyetlidir çünkü sanki Türk milleti tarih boyunca devlet nedir, yönetim nedir bilmemiş gibi bir algı yaratılmak isteniyor.

Oysa Cumhuriyetin gerçek temeli halktır — sözde değil, özde. Azınlığın çoğunluk üzerinde tahakküm kurduğu bir sistem, cumhuriyetle bağdaşmaz.

Bir örnek vermek gerekirse:
1918 yılında Azerbaycan’da, Doğu’da ilk kez bir Cumhuriyet ilan edildi — Azerbaycan Halk Cumhuriyeti. Her ne kadar kısa ömürlü olsa da, Azerbaycan halkı bu Cumhuriyeti hiç unutmadı. Çünkü bu yönetimde azınlık değil, halk iradesi vardı. Hükümet, milletin örfünü, âdetini ve milli-manevi değerlerini yaşatmaya çalışıyordu.

1920 yılında ise Rus Bolşevikleri Azerbaycan’ı işgal etti ve bu halk Cumhuriyeti’nin yerine komünist bir yönetim getirdiler: Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti. Yine bir "cumhuriyet" adı vardı; ama bu sistem, halkı hem fiziksel hem de manevi olarak soykırıma uğratmaya çalıştı. 70 yıl boyunca sürdü bu çaba, ama tam anlamıyla başarılı olamadılar. Bugün Azerbaycan halkının büyük çoğunluğu bu dönemi lanetle hatırlıyor.

Bugün Türkiye, çağın gerekliliklerine uygun olarak gelecek yüzyıllara yön verecek eserler üretmektedir. Bunu savunma sanayiinde, uzay ve havacılık alanında, bilimsel ve teknolojik gelişmelerde açıkça görmekteyiz. Her yıl düzenlenen Teknofest'ler, Türkiye’yi aydınlık geleceğe taşıyan etkinliklerdir.

300 yıl önce heykeller, müzik ve resim eserleri birer medeniyet göstergesiydi. O çağların eserleriydi, ama bugün dünya teknoloji çağına geçmiştir. Heykeller bir milletin sembolü olabilir, ancak kalkınmasında doğrudan bir rolü yoktur. Bugün Çin yüksek teknolojilerle çağ atlamıştır. Biz de aynı yolda ilerlemeliyiz. Bu yüzden, bize bu atılımı sağlayan yerli ve milli iradelere destek olmalı, onların arkasında durmalıyız.

Millet olarak teknoloji üretenlere minnettar olmalıyız. Onlara destek olan hükümetlere de… Çünkü onlar bu milletin ve devletin varlığını sürdürmesi için gece gündüz çalışmaktadır.

Sadece Cumhuriyet ve heykellerle övünmek, onları birer tarihi değer gibi halka sunmak artık çağ dışı bir zihniyettir. Bu zihniyet, milleti ileriye değil, uçuruma götürür.

Unutulmamalıdır ki, tarih boyunca devlet idare sistemleri çağın ruhuna göre şekil değiştirmiştir. Cumhuriyet de zamanı geldiğinde yerini başka bir yönetime bırakabilir.
Ebedî olan ne bir sistemdir, ne bir ideoloji…
Ebedî olan, millettir. Ve devlettir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —