Ortadoğu, tarih boyunca nice medeniyetin doğduğu ama ne yazık ki huzurun bir türlü kök salamadığı topraklar olmuştur. Bugünlerde yine bir yangının eşiğindeyiz. İran ile İsrail arasındaki gerilim, sadece iki ülkenin değil; tüm bölgenin, hatta küresel istikrarın kaderini belirleyebilecek niteliktedir. Bu tabloyu okurken, biz Türk Milliyetçilerine tarihi bir görev düşmektedir: Olan biteni doğru analiz etmek, Anadolu'nun ve Misaki Milli sınırlarımızın güvenliğini önceleyen bir bakışla meseleye yaklaşmalıyız.
İran’ın Ortadoğu’daki yayılmacı politikaları yeni değil. 1979’daki Humeyni devriminden bu yana mezhep eksenli bir dış politika izliyorlar. "Şii Hilali" dedikleri hattı tamamlayarak, Suriye’den Lübnan’a, Yemen’den Irak’a kadar bir nüfuz alanı oluşturmaya çalışıyorlar. Bu durum sadece İsrail’i değil, Tüm Anadolu ve Sünni coğrafyayı da tehdit etmektedir. Zira, İran sadece bir devlet değil, bir devrim ihracı projesidir.
Öte yandan İsrail’in de kendine özgü güvenlik anlayışı; çoğu zaman orantısız güç kullanımı, işgal politikaları ve Batı desteğiyle bölgede mutlak hakimiyet kurma arzusuna dönüşmektedir. Ne var ki bu iki yapının çatışması, bize bir tercih değil, bir uyanıklık borcu yükler. Ne İran’ın mezhepçi yayılmacılığı, ne İsrail’in emperyalist kibri bizim safımız olabilir.
Türkiye, hatta Türk Dünyası ne Yapmalıdır sorusunun gereği yapılmalıdır.
Bizim için öncelik, Türk Milletinin ve Türk halkının bekası, Türkiye cumhuriyeti devletimizin sınır güvenliği ve milli çıkarlarımızdır. İran’ın PKK/YPG ile zaman zaman örtük ilişkileri, Türkmen bölgelerine yönelik dolaylı baskıları, Türk dünyasının istikbaline yönelik uzun vadeli tehditleri ortadadır.
Bu bağlamda, Milliyetçi - Mukaddesatçı bir duruş, İran’a karşı stratejik temkinle yaklaşmayı gerektirir.
İsrail’le ilişkilerde ise Filistin davasına sadakatimizi sürdürürken, Türkiye’nin egemenliğini ve diplomatik ağırlığını korumak esastır. Bizim duruşumuz, Batı’nın değil Türk’ün gözüyle, Anadolu halkının aklıyla şekillenmelidir. Mazlumun yanında, zalimin karşısında olmak; bu milletin töresidir, Ancak, her zaman ihtiyatı elden bırakmamalıyız.
Hiç arzuladığımız bir sonucu istemeyiz ama, bu çatışmaların, vekalet savaşından, büyük bir Harbe girebilirmi? sorusu her zaman masamızda olmalıdır.
İran-İsrail çatışması doğrudan bir savaşa dönüşürse, bu sadece Tel Aviv’i ya da Tahran’ı değil; Gazze’yi, Beyrut’u, Şam’ı, hatta belki Erbil’i ve Bağdat’ı da içine alır. Bu da Türkiye’nin sınırlarına dayanan yeni bir kaos anlamına gelir. Türkmen yurtları tehlikeye girer, mülteci dalgaları başlar, PKK gibi terör unsurları yeniden ayağa kalkabilir. Bizim hazırlıklı olmamız, hem askeri hem diplomatik cephede teyakkuzda durmamız gereklidir.
Son Söz, Halkımızın Vicdanı ve Devlet Aklının olmalıdır:
"Batı’nın maşası olmamalı, Doğu’nun hayalleriyle oyalanmamalıyız."
Biz Türk Milliyetçileri için mesele, hak ile hakikatin terazisinde tartılır. Devletimizin bekası, Milletimizin huzuru, Türk yurtlarının selameti her şeyin üzerindedir.
Bize düşen: Bölgeyi doğru okumak, kimin hangi hesapla hangi taşı oynadığını bilmek ve Devlet aklını rehber kılmaktır.
22 Haziran 2025
HOŞ VE UYANIK KALINIZ
#Feyzullah Turan
#Barinajans
#Barinajans #Hasan Barın #ABD İran #Hürmüz #Fatih Altaylı #Kenan Yıldız #Kamu #Dünya Savaşı #TatarlaGüçkı KKTC #ayt2025 #yks2025 #btg Savunma #Taksici #Haliburton #Metro #İl Başkanları #Batman'ın Sason #Esnaf #Anna Cristina #İsmail #İranVsİsrael #Kamu #Asgari #il başkanları #İranİsraelConflict