20. yüzyılın son Nizâm-ı Âlem devleti olan Osmanlı, iç ve dış güçlerin iş birliğiyle yıkıldıktan sonra, dünya Anglosakson-Siyonist ittifakının kontrolüne girdi. Bu ittifak, dünyanın özellikle ekonomik açıdan stratejik bölgelerinde siyaseti yönlendirdi.
Türklerin tarih boyunca yönettiği coğrafyalarda ise kontrolü tamamen ellerine aldılar. Kendi siyasetlerine uygun kişilere her türlü desteği vererek iktidara getirdiler. Millî ve muhafazakâr siyasetçilerin önünü her yöntemle kestiler; hapse attırdılar, itibarsızlaştırdılar, halkın gözünden düşürmek için ellerindeki tüm araçları seferber ettiler.
Kullandıkları bayrak hep aynıydı: Demokrasi.
Proje partiler ve siyasetçiler halka hep “demokrasi getireceğiz” vaadiyle geldiler. Ama güçlü bir millî devlet, dünyada söz sahibi bir Türkiye değil; Batı’nın belirlediği ölçülerde bir "demokratik devlet" vaat ettiler. Böylece halkı uyuttular.
Geçmişini unutturmaya çalıştılar. Bir zamanlar Türk bayrağını gemilerine asarak ezilmekten kurtulmaya çalışan Fransızlar, şimdi Türk milletine “size demokrasi getireceğiz” diyerek akıl verdiler.
Proje siyasetçilerin ellerine, "demokrasi" ve "Batı bizi kabul etsin" şeklindeki aşağılık kompleksini temsil eden bayrağı verdiler. Büyük Türk milletini bu sözlerle yıllarca oyaladılar.
Allah’tan ki Türkiye’de sadece proje siyasetçiler değil, millet için proje üreten liderler de vardı.
Başbuğ Alparslan Türkeş ve Prof. Necmettin Erbakan gibi devlet ve millet sevdalısı liderler, halkı Batı’nın uşağı olmaya değil, efendisi olmaya hazırladılar. Seçimi değil, geleceği düşündüler. Bugün her alanda gece gündüz vatanı için çalışan millî ve muhafazakâr bir neslin varlığı onların eseridir.
Türkiye’de millî güçlerle, Batı’ya ve Siyonizme hizmet eden odaklar arasındaki ilk açık mücadele, 2001 ekonomik kriziyle başladı. 17 bankanın batırılmasıyla ülkeyi çökertmeye çalışan bu odaklar, Türkiye’yi tamamen kendi hâkimiyetlerine almak istediler. Ama bu plan, Başbuğ Türkeş’in dava arkadaşı Türkmen Beyi Devlet Bahçeli’nin hamlesiyle bozuldu.
Bahçeli, milleti seçime götürerek, Prof. Erbakan’ın öğrencisi Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmesini sağladı. O günden bu yana, Türk devlet aklı ile küreselci uşaklar arasında çok sert bir mücadele sürmektedir.
Bu mücadelenin zirve noktası, 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimiydi. O güne kadar Erdoğan’a muhalif gibi görünen Devlet Bahçeli, gerçek yolunu halkla ve ülkücülerle birlikte göstererek Türk devletçiliğinin ve Erdoğan’ın yanında saf tuttu.
O günden beri, Türkiye’de devlet aklı iktidardadır. Batıcılar ise her yolu deneyerek bu hâkimiyeti sona erdirmeye çalışmaktadır.
2028 seçimleri yaklaşırken Devlet Bahçeli açıkça ilan etti:
"Adayımız Recep Tayyip Erdoğan’dır."
Evet, Erdoğan yıllardır halk için, devlet için çok çalıştı. Yoruldu, yıprandı. Ama Erdoğan hiçbir zaman bir “proje adamı” olmadı. Aksine, millet için proje üreten bir lider oldu.
Cismi yorgun olsa da, ruhu bu devlet için çalışmaya ve üretmeye hâlâ hazırdır.
Bugün dünya çok karışık. Tüm güçler açık bir savaşa girmiş durumda. Bu düzende yalnızca güçlüler ayakta kalacak, zayıflar silinip gidecek. Devleti ancak güçlü liderler ve güçlü projeler inşa edebilir.
Batı'nın diliyle “özgürlük” ve “demokrasi” vadedenler ise, milleti başkalarına köle etmeye çalışanlardır.
Türk'e güçlü olmak yakışır.
Türk, dünyaya Nizâm-ı Âlem getirmekle mükelleftir.
Bu nedenle, gerekirse anayasa değişikliği ya da erken seçimle Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi sağlanmalıdır. Çünkü onun bu millete ve bu devlete daha sunacağı çok proje vardır.
#Abil Babaoğlu
#Barinajans #Hasan Barın #EmekliyeSeyyanen30BinTL #ElazığZehirSoluyor #Cem Avşar #Osimhen #Osayi #Hayırlı Cumalar #Uğurcan #Mansur Yavaş #Anoma #YaGrev Yaİstifa #STK'lar Susmayın #savunmahattix #Trabzonspor #Ak Parti #Halk #UrfaÖğretmenAçığı10Bin #S&P 500 #YasamaBitmedenKademe