Ortadoğu'da kartlar yeniden karılıyor. İran İslam Cumhuriyeti, İsrail ile yaşanan son 12 günlük çatışmanın ardından sadece bir ateşkesle değil, çok daha derin bir krizle yüz yüze kaldı. Nükleer altyapısının hedef alınmasıyla başlayan saldırı süreci, rejimin hem içeride hem de uluslararası alandaki meşruiyetini büyük ölçüde sarstı.
Saldırıların ardından İran’da rejimin sadık tabanı bile sarsılmış durumda. Uzmanlara göre, halkın korkusu yerini öfkeye bırakırken, rejimin "dokunulmazlık zırhı" paramparça olmuş görünüyor.
"Ateşkes değil, zamanlı teslimiyet"
Washington'dan gelen kulis bilgilerine göre, ABD eski Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmelerde, İran’ın ancak "koşulsuz teslimiyet" şartlarını kabul etmesi halinde ateşkesin anlamlı olacağını ifade etti. Bu süreçte İran’ın yeraltına çekilen karar vericilerinin, “teslim senedini” imzalamaları için bir pencere açıldı.
Güvenlik uzmanı ve stratejistlere göre bu ateşkes, Tahran rejimi için bir mola değil; savaş sonrası diplomatik ve psikolojik teslimiyet sürecinin ön kapısı.
İran’ı ne bekliyor?
Ateşkesin ardından İran yeniden Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın yaptırımlarına, BM Güvenlik Konseyi'nin olası müdahalesine ve "snapback" yani otomatik yaptırım mekanizmasının işletilmesine açık hale geldi. Bunlardan daha yıkıcı olansa, ABD ile yeniden masaya oturma zorunluluğu.
Ancak bu sefer masada alışıldık isimler yok. İranlı diplomasi heyeti, artık Rob Malley ya da Antony Blinken gibi figürlerle değil; Donald Trump’ın doğrudan etkisi altındaki, pazarlıkta geri adım atmayan kadrolarla karşı karşıya.
Rejimin üç büyük yenilgisi
İran rejimi son üç yıl içinde art arda üç ağır yenilgi yaşadı:
Zorla dayattığı başörtüsü yasasından geri adım atmak zorunda kaldı.
Suriye'deki vekil güçleri, Hizbullah ve Hamas üzerindeki etkisi dramatik biçimde azaldı.
İsrail ile girilen son savaşta üst düzey komutanlarını kaybetti, nükleer altyapısı imha edildi, askeri caydırıcılığı çöktü.
Bu gelişmeler, rejimin hem bölgesel etkisini hem de iç politikadaki psikolojik üstünlüğünü kaybettiğini ortaya koyuyor.
İsrail’in “yeniden inşa yasağı”
Tel Aviv yönetimi, İran’a yalnızca zarar vermekle kalmak istemiyor. İsrail istihbaratına yakın kaynaklara göre, İran’ın hava savunma sistemlerini, balistik füze üslerini ve nükleer altyapısını yeniden kurmasına kesinlikle izin verilmeyecek.
İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a karşı uyguladığı “Dahiyye Doktrini”nin şimdi doğrudan İran topraklarında devreye girmesi bekleniyor.
Trump ve Netanyahu’nun ikili doktrini
Donald Trump’ın “zorla barış” doktrini ile Netanyahu’nun “önleyici mutlak güç” politikası, İran rejimini yalnızca dışarıdan değil, içeriden de kuşatmaya başladı. İç kamuoyundaki tepkiler büyüyor. Ekonomik baskı, toplumsal öfke ve elit içi çatlaklar, rejimin sonunu hazırlayan temel dinamikler olarak öne çıkıyor.
Zamanı kim belirleyecek?
Uzmanlara göre, İran’daki rejimin ne zaman çökeceğini artık dış güçler değil, İran halkının direnci ve talepleri belirleyecek. Zira devrim sonrası kurulan bu teokratik sistem, ilk kez hem içeriden hem dışarıdan bu denli sert bir kuşatma altına alındı.
Bu bağlamda, İran rejiminin kaderini belirleyecek sorular artık açıkça ortada:
Rejim teslim olacak mı?
İran yeniden ayağa kalkabilecek mi?
Ve en önemlisi: Bu tarihsel kırılma bölgeyi nasıl yeniden şekillendirecek?
Ateşkesin ötesinde bir yıkım süreci yaşanıyor. İran İslam Cumhuriyeti, artık eski İran değil. Şimdi önümüzde yeni bir Ortadoğu var. Bu Ortadoğu’da İran rejimi ya teslim olacak ya da kendi gölgesinde sonsuza kadar kaybolacak.
Haber: Mesut HARAY | Tahran - Kudüs - Washington hattında özel analiz
#Barinajans #Hasan Barın
#KIŞLASİZ BEDELLİ ASKERLİK #NotWarGenocide #Kılıçdaroğlu #Yeşim Salkım #Kayyum #Eren #Savaş Değil Soykırım #Nigel #Lyon #Ozgür Özel #CHP'ye #savunmahattix #F-35 #Kemal Kılıçdaroğlu #Tam Sigortayla #EşitTürkiye'de #Adalet Terazisinde #NATO