10642,6%-0,43
40,55% -0,48
47,60% -0,63
4342,19% -1,61
6999,67% -0,32
Saccad MENAFLI | Yazar
Son günlerde İran devlet televizyonunda “askeri uzman” olarak lanse edilen bazı isimler, İsrail’in Tahran, Karac ve Tebriz’e yönelik hava saldırılarını Azerbaycan hava sahasından gerçekleştirildiğini öne sürüyor. Bilimsel hiçbir temele dayanmayan bu iddia, sadece absürt değil; aynı zamanda ciddi sonuçlar doğurma potansiyeline sahip. Çünkü bu senaryo, kamuoyunu manipüle ederek Azerbaycan’a karşı füze saldırısını meşrulaştırma çabasının bir parçası olabilir.
İsrail’den (Tel Aviv) İran’a doğrudan bir F-35A savaş uçağının uçması yaklaşık 1450 ila 1600 kilometrelik bir menzil anlamına geliyor. Bu mesafe, operasyonel olarak gidiş-dönüşte en az iki kez havada yakıt ikmali gerektirir. Fakat F-35A modellerinde dış yakıt tankı yoktur ve ABD ordusu hâlâ bunun teknik çözümünü tartışmaktadır.
İran medyasının öne sürdüğü gibi bu uçuş Ermenistan ve Azerbaycan üzerinden gerçekleştirilmişse, mesafeye yaklaşık 785 kilometre daha ekleniyor. Bu durumda hem Ermenistan hem de Azerbaycan hava sahasının aşılması gerekecek, ki bu durum teknik olarak imkânsız değilse bile, siyasi olarak tamamen gerçek dışıdır. Hiçbir egemen devlet, özellikle taraf olmadığı bir savaşta bu riski almaz.
İran medyasının çarpıcı çelişkisi burada başlıyor: Eğer bu uçuş rotası gerçekse, neden Ermenistan’ın adı bile anılmıyor? Cevap aslında basit ve rahatsız edici: İran rejimi için mesele askeri değil, etniktir. Pan-Farsist zihniyet, Azerbaycan’ı ve genel olarak Türk dünyasını hedef almayı bir dış politika refleksi hâline getirmiştir.
Rejim yanlısı medya, Azerbaycan’a saldırı için toplumsal zemin hazırlamak adına kasıtlı bir şekilde etnik gerilimleri körüklüyor. Bu yaklaşım, İran’daki 35 milyonu aşkın Güney Azerbaycan Türkü’nü de hedef alan sistematik bir düşmanlaştırma stratejisinin parçasıdır.
İddialara Azerbaycan yönetimi anında tepki verdi. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’den Dışişleri Bakanlığı’na, televizyon yorumcularına kadar pek çok kişi resmî ve belgeli açıklamalarla bu suçlamaları reddetti. Bakü yönetimi, ülkesinin topraklarının hiçbir üçüncü ülkeye karşı saldırı için kullanılmasına izin vermediğini net şekilde duyurdu.
Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Aliyev, İsrail saldırılarını kınayan ilk liderler arasında yer aldı. Türkiye ve Azerbaycan, bölgesel gerilimin düşürülmesi için diplomatik çaba gösterdi. İlginçtir ki, İran’ın yeni cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan bile bu iddiaları açıkça reddetti. Bu bile rejim içi bölünmüşlüğün bir göstergesidir.
İran rejiminin temel amacı, İsrail karşısında yaşadığı başarısızlığı örtbas etmek ve içeride yükselen tepkiyi dış düşman icat ederek bastırmaktır. Ama bu strateji, yalnızca Azerbaycan’la olan diplomatik ilişkileri baltalamakla kalmaz, aynı zamanda İran’ın iç bütünlüğünü de tehdit eder. Çünkü İran’ın içindeki Türk nüfus, Azerbaycan’la tarihî ve duygusal bağları nedeniyle bu tür saldırılara sessiz kalmayacaktır.
İran rejiminin İsrail saldırılarını Azerbaycan üzerinden gerçekleştirilmiş gibi sunması, yalnızca uluslararası hukuka ve mantığa değil, aynı zamanda kendi iç barışına da aykırıdır. Etnik nefret üzerinden dış politika üretmek, hiçbir rejimi güçlü kılmaz. Aksine, onu daha da yalnızlaştırır.
Tahran yönetimi artık gerçekle yüzleşmeli ve bölgesel barışı bozmak yerine, içindeki halkların meşru haklarını tanımaya başlamalıdır. Türk dünyasının yükselişi, bir tehdit değil; barış ve işbirliği için bir fırsat olabilir – eğer görmek isterlerse.
#Hasan Barın #Barinajans
#Barinajans #Hasan Barın #SehidinVar Türkiye #UyumaYasTut #Şehit #Kani Obi #12 Can #12 Baba #12 Anne #Fikret Mangura #Ahmet Hamdi Çamĺı #Enver Yaman #Rabbim